Günün Sözü

Gün var ay'ı besler. Ay var günü besler...

Ara

24 Ekim 2011 Pazartesi

SÖZLÜ DÖVÜŞ SANATI

TONGUE-FU

İnsanlar sosyal varlıklardır. Bundan dolayı bulundukları sosyal çevrede veya toplumda sürekli diğer insanlarla iletişim halindedir. Bu sürekli iletişim hali günlük yaşamda bazen insanlar arasında çeşitli sorun ve çatışmalara genelde iki yola başvurmaktadırlar. Bunlardan bir tanesi fiziksel saldırılar veya kavgalar, ikinci yol ise konuşarak veya tartışarak sorunu veya çatışmayı çözme yoluna gidiyorlar. İşte bu iki yolla da insanlar saldırıları etkisiz hale getirmek için kendilerini yetiştirme çabalarına girişmişlerdir. İşte bu çabalar sonucunda çeşitli savunma sanatları ortaya çıkmıştır. Örneğin Kung-fu! Nedir bu Kung-fu ve hangi amaca hizmet eder. Kung-fu bir Çin dövüş sanatıdır. Amacı ise fiziksel bir saldırıyı etkisiz hale getirmektir. Bir diğeri ise Tongue-Fu, Tongue insanın iç gelişimini ön plana çıkaran zihinsel bir sanattır. Amacı ise psikolojik bir saldırıyı etkisiz hale getirmektir. Yine bu sözlü dövüş sanatının bir diğer amacı sözlü saldırılara hedef olmadan nasıl davranmamız gerektiğini öğrenmek, kışkırtıldığımızda kendimizi koruyabilmek ve sonuçta kendinizi yıkılmış ve çaresiz hissetmemek.
Zor insanlarla uğraşmaktan kimse hoşlanmaz. Ne var ki bu günlük yaşamımızın bir parçasıdır ve bu tür insanlar her yerde ve her an karşımıza çıkabilirler. Bizlere okullarda Tarih, Coğrafya, Matematik dersleri öğretiyorlar ama bu tür insanlarla karşılaştığımızda veya bu tür durumlarla karşılaştığımızda neler yapmamız gerektiği öğretilmiyor. Dolayısıyla bu tür durumlara ve insanlara karşı oldukça hazırlıksız yakalanıyoruz. Ne yapmamız ve ne söylememiz gerektiğini bilmiyoruz.
Tongue-fu’nun amacı  söylenmesi gerekeni, söylenmesi gereken zamanda ve söylenmesi gerektiği şekilde söylenmesini öğretmek ve yalnız bir tarafın değil, her iki tarafında bu işten kazançlı çıkmasını sağlamak.

KIZGINLIĞI HIZLA AŞMAK
İnsanlara tepki değil yaklaşım gösterin ve varsa kızgınlığınız olabildiğince çabuk ondan kurtulun. Çünkü kızgınlıkla tehlike arasındaki mesafe kıldan incedir.
Şimdi düşünelim. Birisi size hoşunuza gitmeyen bir şey söylerse ne yaparsınız?
·         Ne söyleyeceğinizi bilmediğiniz için susup kalır mısınız?
·         Ağzınıza geleni söyleyip sonra pişman mı olursunuz?
·         Yoksa vermeniz gereken cevabı evinize giderken yolda mı düşünürsünüz?
Birisi size bağırdığında veya sorumlu olmadığımız bir konuda bizi suçladığında savunmaya geçmemiz doğaldır. “Bu doğru değil”, “Buna hakkı yok”, “Görgüsüzün biri” diyebiliriz. Bunlar anlaşılabilir tepkilerdir. Ama bu tepkiler durumu daha da kötüleştirir. Olaylar karşısında duygularımızı hiç düşünmeden dışa vurmak bir karşıtlık durumu yaratır ve olumsuz duyguları tırmandırır. Ve yarardan çok zarar getirir.
Bu andan itibaren hedefimiz olumsuz bir durumla karşılaştığımız zaman konuşmadan önce düşünmek ve ne yapmamız gerektiğine karar vermek ve ona göre davranmak.

Düşünerek davranmayı nasıl öğrenebiliriz?

Birisine kızdığımız zaman olayları büyük bir ihtimalle kendi gözümüzden görüyoruz. Kendimizi onun yerine koymuyoruz. Oysa ki “Ben olsam ne hissederdim”, “Bana olsaydı ne yapardım”, gibi cümleler olayların çözümünde atılmış büyük bir adımdır. Hoşa gitmeyen davranışa neyin yol aştığını bulmak, zaman ayırmak, onu affetme yolunda atılmış büyük bir adımdır.
Örnek: Hiddeti Empatiye Dönüştürün.
Tongue-fu seminerlerine katılanlardan birisi anlatıyor. Annem üç yıldır huzur evinde kalıyor. Her Cumartesi onu ziyarete gitmek bana zor geliyordu. Çünkü bütün yaptığı her şeyden şikayet etmekti. Oda arkadaşından şikayet ediyordu. Kendisini kimsenin görmeye gelmediğinden şikayet ediyordu. Ağrılarından ve sızılarından şikayet ediyordu.
Sonra kendime şunu sordum: Haftanın yedi günü on sekiz saat yatakta uyuyor olsam ben ne hissederdim? Bir metre ötemde televizyonu yüksek sesle dinleyen birisiyle aynı oda da kalsam, günler geçip gitse ve çocuklarımın hiçbiri bir saat olsun beni görmeye gelmese, uyandığımda acı dolsa ve bu durumun hep böyle devam edeceğini bilsem ben ne hissederdim?
Ben olsam ne hissederdim? Sorusu beni bencil sıkıntımdan kurtardı. Ve annemin günlerinin neye benzediğini düşünmeye başladım. Aslında annem için ne kadar az şey yaptığımın farkına vardım.
İnsanların size davranış tarzlarından hoşlanmıyorsanız, tercih edebileceğiniz iki yol vardır: Ya hiç düşünmeden karşılık verirsiniz aklınız onlarda kalır ya da bir saniye durup olaya onların tarafından bakarsınız ve huzur içinde kalırsınız.

ZORLUKLARI NÜKTEYLE KARŞILAYIN
·         Size sorulmasından nefret ettiğiniz bir soru var mı?
·         Veya düşmeye korktuğunuz durumlar var mı?
İşte böyle durumlarda asabınızın bozulmaması için kendinizi bu durumlara hazırlayın ve kendinize hazır cevaplardan oluşan bir repertuar oluşturun. Nasıl mı?
Yazar bir anısını anlatıyor:
San Fransisko hava alanında karşıdan oldukça uzun boylu bir insan bana doğru geliyordu. Ve arka tarafında bazı insanlar ellerini ona doğru işaret ederek kıkır kıkır gülüyorlardı. Terbiyesiz davranışları beni rahatsız etmişti.
Genç adam yanıma geldiğinde niçin geldiklerini anladım. Üzerindeki tişörtte şöyle yazıyordu “Hayır basketbolcü değilim”. Yanımdan geçerken bir şeyler söylemek için kendisine döndüğümde birden yüksek sesle gülmeye başladım. Tişörtün arkasında şunlar yazıyordu “Siz jokey misiniz?”.
Bu genç adamla mutlaka tanışmalıydım. Yürüyen kaldırımlardan inip peşine düştüm ve kendisine şu soruyu sordum: “Bu tişörtü nereden buldunuz?”. Gülümseyerek bu hiç bir şey dedi. Daha evde bunlardan bir dolap dolusu var. En çok hoşuma giden “Boyum 2,12cm, burada yukarıda havalar çok iyi” yazılı olan tişörtler dedi ve açıklamaya devam etti. “On altı ve on sekiz yaşıma kadar yılda neredeyse otuz santim boy attım. Sokağa bile çıkmak istemiyordum. Gittiğim yerde insanlar terbiyesizce şeyler söylüyordu. Sonunda annem şöyle dedi: “Eğer onları alt edemiyorsan sende onlara katıl. Bu yazıları annem akıl etti. Şimdi dışarıya çıkmaya can atıyorum. Çünkü utanmak yerine zevk alıyorum”.
Şimdi şu andan itibaren sizin yapmanız gereken şey bam telleriniz nelerdir veya kendinizi kaybetmenize neler sebep oluyor onları saptayın ve onlar hakkında nükteler toplayın.

İNSANLARLA ONLARIN DERTLERİNİ KONUŞUN
İnsanların yanlış yanlarını tartışmak, bunları derinleştirmeden başka bir işe yaramaz.
- Mutsuz bir insan size içini dökmeye başlarsa ne yaparsınız? Onu rahatlatmaya mı çalışırsınız? “O kadar da kötü olamaz” yada “Gel bir de işin iyi tarafından bakalım” gibi iyi niyetli sözler o bireyi yüreklendirmekten çok felce uğratır. Kimse akıl almak istemez, istedikleri sadece onaylanmaktır.
Bir dahaki sefere  dertli birisiyle karşılaştığınız zaman terapistin yöntemini kullanın. Bireyi probleminden uzaklaştırmak yerine onunla problemini konuşun fakat terapistin yöntemini kullanarak konuşun. Nedir terapistin yöntemi? Terapistler bu tür durumlarda hastanın söyledikleri şeyleri benzer sözcüklerle geri aktarırlar. Söylenen şeylere katılıp katılmadıklarını belirtmezler.
Hasta terapiste “Hiç arkadaşım yok dediğinde” terapist “Yok canım mutlaka en az bir arkadaşınız vardır” demez. Bunun yerine “Kendinizi hiç arkadaşınız yokmuş gibimi hissediyorsunuz” diyecektir. Daha sonra hasta büyük bir ihtimalle “Evet yüzden fazla insanın bulunduğu bir iş yerinde çalışıyorum ve iş dışında kimse benimle konuşmuyor. Sanki ben yokmuşum gibi davranıyorlar” diye devam edecek ve bir duygu boşalımı yaşayacaktır.
·         Benzer cümlelerle mi yoksa papağan gibi tekrarlamak mı?
Papağan gibi değil benzer cümlelerle tekrarlamak çok önemlidir. Birisinin söylediklerini kelime kelime tekrarlamak aşağılamak veya hükmetme izlenimini doğurur. Benzer cümlelerle söylemek ise söylediklerini anlamak için özen gösterdiğini onlara kanıtlayacaktır.

ŞİKÂYETLERİ ANINDA SONA ERDİRİN
            Birisi size şikâyet etmeye başladığında ne yaparsınız?
Örneğin bir arkadaşınızdan kitap aldınız ve kitabı getirmeniz gereken zamanda getirmediniz ve oldukça geciktiniz. Arkadaşınıza niçin zamanında getiremediğinizi açıklamaya mı çalışırsınız? Bu oldukça yaygın bir tepkidir. Ama bu tepki arkadaşınızı yumuşatmak yerine daha çok kızdırır. Niçin? Açıklamalar gerekçe gibi algılanır ve arkadaşınız sizden hesap soramayacağını anlayınca daha da öfkelenir.
·         İnsanlar şikayet ettiğinde açıklama yapmayın. Önce o insanın söylediğinde doğruluk payı var mı diye kendinize sorun. Eğer doğruluk payı varsa şu sihirli kelimeyi kullanın “Haklısınız!”.
İnsanlar kızmışsa genellikle bunun bir haklılık payı vardır. Yanlış giden şeyleri özetlemek yerine söylediklerini kabul edin. Ve bu konuda neler yapılabileceğini konuşun.
Açıklama yapmak karşı tarafa da aynı hakkı doğurur ve böylece devam eder gider. Kabul etmek ise sorunun çözümüne bir an önce geçmeyi sağlar.

Kabul edin, özür dileyin ve harekete geçin.
Örnek: Tongue-fu seminerlerine katılan birisi anlatıyor.
Daha önce aldığım randevu üzerine doktorun muayenehanesine gittim. Hasta kabul odasındaki koltuklardan birisi hariç hepsi doluydu. Boş koltuğa geçtim oturdum. Bir saat geçti hala bekliyorduk ve muayeneye kimse alınmamıştı. Karşımdaki bey sinirlenmeye başladı. Eski dergileri sinirlenerek karıştırıyor, ofluyor sabırsızlanıyordu. Daha sonra saatini kontrol etti ve hızla ayağı kalkarak görevlinin bulunduğu camın önüne giderek pencerenin camına hızla vurdu. Görevli camı nazikçe açtı “Evet efendim size nasıl yardımcı olabilirim?”. Adam sert bir sesle konuştu “Ne oluyor? Saat 3’te idi randevum saat 4 oldu hala doktoru görebilmiş değilim”.
Görevli neyin yanlış gittiğini açıklamak yerine,
·         Kabul et: Haklısınız efendim randevu saat üçteydi.
·         Özür dile: Bu kadar beklemek zorunda kaldığınız için özür dilerim. Doktor ameliyathaneden bir türlü çıkamadı.
·         Harekete Geç: İzin verirseniz hastaneye telefon edip hemşireye doktorun ne zaman çıkabileceğini sorayım. Gösterdiğiniz anlayış için teşekkür ederim.
Tahmin edebileceğiniz gibi adam öfkesini görevliye boşaltmaktan vazgeçti ve dönüp yerine oturdu. Bu tür bir yaklaşım karşısında başka ne yapabilirdi ki.
-          Ya hata sizde değilse? “Kendi hatamız olmayan bir şeyden dolayı niçin özür dileyelim ki?”
Motorlu taşıtlar dairesinde çalışan bir görevli anlatıyor. “Ehliyetini yenilemek isteyen birisi eksik evrak getirdiği için ehliyetini yenileyemedi ve işleri ertesi güne kaldığı için adeta küplere bindi. Hata bizde değildi çünkü getirmesi gereken evraklar panoda harfi harfine yazılıydı. Bu yüzden ondan özür dileyemezdim herhalde” dedi.
Bu durumda özür dileyip dilememek önemli değildir. Ona “arkadaşım belgeleri tam getirmemiş olman benim hatam değil” demeniz muhtemelen onu daha da sinirlendirecektir. Ve bu ikinizin de stresinin yükselmesine neden olacaktır.
Ama şöyle söylediğinizi varsayalım. “Gerekli evrakların yanında olmamasının gerçekten moral bozucu olduğunu biliyorum. Eğer başvuru formunu şimdi doldurup yarın şu saatte gelirsen ki o saatte burası boş olur, işini hemen halledebililiriz” derseniz sanırım olay tatlıya bağlanır.
Bir market sahibi şöyle bir görüş öne sürüyor “Şikayetçi olan müşteri benim en iyi dostumdur”. İnsanlar bize şikayet edecek veya eleştiride bulunacak diye endişe duyarız. Oysa insanların bize şikayet veya eleştiri getirmediğinde bunun işlerin tamamıyla yolunda gittiği veya bizlerin çok mükemmel insanlar olduğumuz anlamına gelmiyor. Bize şikayet veya eleştiri gelmediğinde yanlışlarımızı bilmiyoruz. Dolayısıyla onları düzeltme şansına da sahip olamıyoruz. Oysa ki biri bize şikayette bulunduğunda veya eleştiride bulunduğunda yanlışın ne olduğunu anlar ve onu düzeltme yoluna gideriz. Bizler bizleri eleştirenlere ve şikayette bulunanlara tepki göstermez, aksine onlara teşekkür edersek hem onları kazanmış oluruz hem de onların sürekli yapıcı eleştirilerini almış oluruz.

MÜNAKAŞALARDAN ZARİF BİR ŞEKİLDE SIYRILIN
-          Hiç kimsenin kazançlı çıkmayacağı bir tartışmaya dahil olursanız ne yaparsınız?
Karşı tarafın fikrini değiştiremeyeceksiniz. Onunda sizin fikirlerinizi değiştiremeyeceği ortadadır. Bu tartışmayı sürdürürseniz, bir tarafın duyguları zedelenebilir veya onarılamayacak şeyler söyleyebilirsiniz. Böyle bir çıkmaza düşmemenin en etkili yolu “Her ikimizde haklıyız” deyip, başka bir konuya geçmektir. Çünkü genelde her iki tarafında kendilerinin doğru söyledikleri yönünde kanıtları vardır. Burada bir taraf haklı diğer taraf haksız demek doğru değildir. En doğrusu iki tarafta geçerli görüşlere sahiptir demektir.
Çocuğunuzun davranışları hoşunuza gitmiyor ve bir takım kötü alışkanlıkları var. Onu nasıl doğru yola getireceğinizi bilmiyorsunuz. Evin beyi çocuğa evin gerçek patronunun kim olduğunu gösterelim, diyor. Evin hanımı ise ona evin patronunun kim olduğunu gösterirsek daha isyankâr olur, ona gayet yumuşak ve ılımlı yaklaşalım, diyor. Evin beyi burada yaşamak istiyorsa kurallara uymak zorunda, diyor ve tartışma böyle uzayıp gidiyor. Ve burada iki ayrı taraf oluşuyor. Burada yapılması gereken tartışmayı kesip evin bölünmesine izin vermeden biz aynı taraftayız ve yan yanayız mesajıyla soruna yaklaşılmalı.

DİLİNİZİ TUTUN
-          Bülbülün çektiği dili belasıdır.
-          Her istediğini söyleyen, istemediğini işitir.
-          Bıçak yarası geçer, dil yarası geçmez.
-          Bana benden olur her ne olursa, başım rahat eder dilim durursa.
Bir bilgeye sormuşlar, bir insanın  zeki olduğunu nereden anlarsınız? Bilge cevap vermiş konuşmasından. Tekrar sormuşlar peki ya hiç konuşmuyorsa. Bilge tekrar cevap vermiş, o kadar akıllı insan yoktur ki.
Günlük yaşantımıza dil ve konuşmayla ilgili bunlar gibi daha birçok fıkra ve atasözü yerleşmiştir.
Gerçektende zaman zaman dilimiz yüzünden başımıza hoş olmayan şeyler geliyor. Hepimizin başına sanırım gelmiştir. Söylemememiz gereken şeyi söyleyip daha sonra üzüldüğümüz ve utanç içinde kaldığımız durumlar veya kırdığımız potlar olmuştur.
Gerçek konuşma sanatı sadece doğru zamanda söylemek değil aynı zamanda söylemememiz gereken şeyi dilimizin ucuna geldiğinde söylemeden bırakmaktır. İnsanlar hakkında kesinlikle kötü konuşmayın. Bu size bir şey kazandırmaz aksine kaybettirir.
Örneğin bir iş mülakatına gittiniz. Size daha önce bir yerde çalışıp çalışmadığınız soruldu. Siz çalıştığınızı söylediniz. İşinizle ilgili birkaç sorudan sonra eski şefiniz hakkındaki fikirleriniz soruldu. Sizin işten ayrılmanıza eski şefiniz neden olmuş olsa, ve siz haklı olsanız bile eski şefiniz hakkında kötü konuşmak size bir şey kazandırmaz aksine kaybettirir. Eğer konuşursanız mülakatçı büyük bir ihtimalle sizin geveze olduğunuzu düşünecek ve ileride belki kendisi hakkında da bu şekilde konuşabileceğinizi düşünerek sizi işe almayabilir.
Sizin burada yapacağınız en doğru şey bu durumda fazla konuşmamak, ciddi olmak, eğer şefiniz hakkında bir şey söylemeniz gerekiyorsa “Kendisinden çok şey öğrendim diyebilirsiniz” ve olaydan sıyrılabilirsiniz.

-          Suskunluğa ne zaman başvurabilirsiniz?
Yine iş görüşmesindesiniz ve sıra ücret konuşmaya geldi. Mülakatçı size ne kadar ücret istediğinizi sordu. Siz 750 Milyon olur mu? dediniz. Mülakatçı ücreti çok bulmuş gibi baktığında eğer siz neden o kadar istediğinizi açıklamaya çalışırsanız (Eski işyerinde bu kadar alıyordum...) işler daha kötüye gider. Ve mülakatçı bu ücreti düşürebileceğini düşünür. Ama biraz susup daha sonra kararlı bir şekilde 750 Milyon  derseniz mülakatçı sizi daha fazla ciddiye alacaktır.
Konuşmamızın yarardan çok zarar getireceği durumlarda sessiz kalabilirsek kendimize çok büyük iyilik etmiş oluruz. “Söz ağzımızdan çıkana kadar bizim esirimiz, ağzımızdan çıktıktan sonra biz onun esiri oluruz”.

NE SÖYLEYECEĞİNİZİ BİLMEDİĞİNİZDE NE SÖYLEMELİSİNİZ?
Bazen beklemediğimiz bir soruyla karşılaştığımızda ne söyleyeceğimizi bilemeyiz. Veya ani cevaplar vererek daha müşkül duruma düşeriz.
Böyle bir duruma düştüğümüzde yapacağımız en doğru şey karşı tarafa soru yöneltmektir. Örneğin “Ne demek istiyorsunuz?” bu soru gerçekten çok güzel bir sorudur. Bu soru size neler kazandırır.
·         Bir şeyler söylemiş olmanızı sağlar ve topu karşı tarafa atarsınız.
·         Öfkenizi geciktirir ve sizi ani tepki vermekten alı koyar.
·          Temelde yatan sorunu ortaya çıkarır ve size gerçek sorun hakkında konuşma fırsatı verir.
·         Zaman kazanmış olursunuz. Bu sayede pişman olacağınız şeyler söylemekten kurtulursunuz.
·         Basit değil zekice bir tepki işlevi görür.
Yine Tongue-fu seminerlerine katılan bir bey anlatıyor:
Çalıştığım iş yerinde altı ay önce terfi ettim ve yıllardır aynı konumda çalıştığım arkadaşlarımın amiri konumuna geldim. Bu çok hassas bir durum. Geçen hafta Cuma günü paydostan sonra bir arkadaşım bana iyi bir amir olmadığımı söyledi. Oysaki insanlarla aram iyidir. Ve herkes bu yönümü takdir eder. Önce elimden geleni yapmaya çalışıyorum demek istedim. Ama bunun kendimi haklı gösterme çabasına girdiğim anlamına geleceğini düşündüğümden vazgeçtim. Bunun yerine ne demek istediğini sordum.
O zaman şunu söyledi “Haftalardır ekip toplantısı yapmadık, kimse ne olup bittiğini bilmiyor”. Bu sayede sinirlerini neyin bozduğunu anladım. Böylece benim iyi ya da kötü şef olduğumu konuşmak yerine iş hakkında konuşmaya başladık.

Sorunun kaynağını aramalı mı, yoksa yüzeysel tepki mi?

Öğretmen hafta sonu tatilinden sonra sınıfa geldiğinde sınıfın ortasında bir su birikintisi olduğunu görür. Hademeyi çağırıyor, hademe elinde bir bez ve kovayla geliyor, oranın suyunu aldıktan sonra bezle kuruluyor. Ertesi gün öğretmen yine aynı su birikintisiyle karşılaşıyor hademeyi çağırıyor. Hademe yine aynı şekilde bir kova ve bezle geliyor. Tekrar o bölgenin suyunu alıyor ve bezle kuruluyor. Üçüncü gün öğretmen sınıfa geliyor yine aynı tablo. Tekrar hademeyi çağırıyor. Hademe geliyor. Fakat elinde kovası ve bezi yoktur. Öğretmen sorar; yanında bezin ve kovan yok suyu nasıl kurutmayı düşünüyorsun. Hademe cevap verir, suyu kurutmayacağım sızıntıya neden olan sorunu ortadan kaldıracağım.
Bizlerde genelde bir sorunla karşılaştığımızda sorunlara yüzeysel bakıyoruz. Hep basit şeylerle uğraşıyoruz. Sorunun özünü anlamaya ve onun hakkında konuşmaya ve sorunun çözümüne yönelik çaba harcamıyoruz.
Yine insanların birbirlerini suçladığı ve hata bulma yarışına dönüşen bir tartışmaya sanırım şahit olmuşsunuzdur. Veya bizzat bulunmuşsunuzdur. Hiç hoş olmuyor değil mi? Çünkü insanlar hep hataları konuşuyorlar ve birbirlerini suçluyorlar. Oysa yapılması gereken artık olan olmuştur, hataları konuşmak ve suçlu aramak yerine çözümler üzerine odaklanılmalı ve neler yapılabileceği konusunda konuşulmalı. Hata değil çözümler bulun!
“Sorunlar yerdeki delikler gibidir, kazıp derinleştirebileceğiniz gibi üzerine toprak atıp kapatabilirsinizde”
Gelin bugünden sonra sorunların üzerine toprak atıp kapatanlardan olalım.

KABUL EDİN, MÜNAKAŞAYA GİRMEYİN

“Taşlar ve sopalar kemiklerimi kırabilir, ama sözler beni yaralayamaz” dizisinin gerçekle pek ilgisi yoktur. Aslında belli sözler insanların kendilerini azarlanmış, utanmış, yargılanmış ya da ret edilmiş hissetmelerine neden olur. O zamanda ona göre tepki verirler.
Tongue-Fu düşüncesine katılan binlerce kavgacı cümleler yerine dostça cümleler kurmanın günlük iletişimde, evde, iş yerinde muazzam bir fark yarattığını belirtmişlerdir. Biz bu bölüme “Unutulacak sözler, Kullanılacak Sözler” diyoruz.
“AMA” sözcüğü bir önce söylenen sözü inkâr eden ve hemen bir karşıtlık ilişkisi doğuran bir sözcüktür. “Ama” sözel bir balyozdur. Tartışmaları münakaşaya çevirir.
Bugünden itibaren yıkıcı “ama” sözcüğünün yerine yapıcı “ve” sözcüğünü kullanmaya başlayın. Bunu biraz düşünün “Ama” sözcüğü olumsuz bir haberden önce gelmez mi?
Bu sözcük hemen bir Ooo! tepkisi doğurur. Çünkü; dinleyici arzu etmediği bir şeyi duymak üzere olduğunu anlar.
Bu krediyi ne kadar çok almak istediğini anlıyorum ama, demek krediyi alamayacağınızı gösterir. İnsanlar “ama”dan öncesini pek dikkate almazlar çünkü kendileri için asıl önemli olanın sonra geldiğini bilirler.
“VE” sözcüğü ise açıklamayı tamamen ters olsalar bile ortada bırakır.
“Kredi talebinizi onaylamaktan yanayım ve bunun için vergi kâğıtlarınızı getirebilir misiniz?”
“Birinci sınıf bir ilişkinin göstergesi, tarafların düşman olmadan karşıt görüşleri savunabilme yeteneğine sahip olmasıdır.”

Fitzgerald

Bu ise tarafların “VE” sözcüğünü kullanması ile mümkündür. Birisi “AMA” sözcüğünü kullandığı anda “benim yolum seninkinden iyidir, senin yolun yanlıştır” anlamına gelir.
Birisiyle bir anlaşmazlığınız varsa muhtemelen her ikinizde “AMA” sözcüğünü kullanıyorsunuzdur. “AMA” çatışmayı kışkırtır, “VE” önler.

ELEŞTİRMENLİK DEĞİL KOÇLUK YAPIN

Birisi bir yanlış yaptığında ne yaparsınız? Ne yapması gerektiğini söyleyerek düzeltir misiniz? Geçmişi geçmemiş yapabilecek birini tanıyor musunuz? Birisi bir yanlış yaptığında bunu yüzüne vurduğunuzda haklı bile olsak kızgınlık duyacaktır. Çünkü yapacak bir şey yoktur. Olan olmuştur.
“Şöyle yapmalıydın” sözünü lütfen lügatınızdan çıkarın. Çünkü yapıcı hiçbir değeri yoktur. Birine “şöyle yapmalıydın” dediğinizde yanlışı ortadan kaldırma şansı olmadığından kendini çaresiz hissedecek ve onuru kırılacaktır.
Onun yerine “bir dahaki sefere” ya da “bundan böyle” nasıl doğru yapacağını anlatın. Hatanın başarının düşmanı olduğunu düşünmek çok yaygın bir yanlıştır. Önemli olan ders almaktır.
*“Bu gündemi bana fakslamış olmanız gerekiyordu” yerine “Gelecekte lütfen gündemi bana önceden fakslayın.”
“Önce bu raporu hazırlamanız gerekiyordu” yerine “Bir daha ki sefere raporu önceden hazırlarsanız işleriniz daha çabuk biter” gibi.

EMRETMEYİN, RİCA EDİN

Sabah uyandığımız andan gece yatana kadar geçen süre içinde sadece iki nedenden dolayı herhangi bir şey yaparız. İnsanlar bir şeyi ya mecbur olduklarından yada istediklerinden yaparlar. Bir şeyi yapmaya mecbursanız yaparsanız ama isteksizce, direnerek bazen de öfke duyarak. Bir şeyi ancak isteyerek yaparsak kendimizi rahat hissederiz.

Bu nedenle talimatları ricalar ya da öneriler şeklinde sunmak önemlidir. İnsanlar talimatlarını sorular şeklinde iletirlerse kendilerini rahat hissedecektirler. “Bana hesap numaranızı verin” yerine “Bana hesap numaranızı verir misiniz?” veya “Sonra yine arayın” yerine “Kendisi şu an burada yok sonra geri arar mısınız veya mesaj bırakmak ister misiniz?” gibi.

Kuşkusuz kontrolü ele alıp insanlara yapmaları gerekeni söylemek zorunda olduğum anlar olacaktır. Ne var ki bu talimatları çatışmayı en aza indirecek şekilde aktarmak herkesin yararına olacaktır.

YAPAMAM ÇÜNKÜ ENGELİNİ KALDIRIP ATIN

Yoksun bırakmak birisinin elinden bir şeyi almak ya da ona ulaşmasına imkân vermemektir. Birisine bir şeyi yapamayacağını söylerseniz onu yoksun bırakırsınız ve o da bundan öfke duyar. Neyin yapılamayacağını açıklamak yerine nasıl ve ne zaman yapılabileceğini gösterin. “Hayır, arkadaşlarını çağıramazsın çünkü daha ev işlerini bitirmedin.” Yerine “Evet ev işlerini tamamlayınca arkadaşlarını çağırabilirsin” kullanılabilir.

“Yapar yapmaz” yada “ardından” gibi sözcükler kullanarak yoksun bırakmak yerine tasarlamak sağlanabilir.

Peki isteklerin mümkün olmadığı durumlar. Böyle durumlarda “hiçbir şekilde mümkün değil” ya da “yapacak hiçbir şey yok” gibi cümleler kullanmanız karşı tarafta düş kırıklığına sebep olacaktır. Bunun yerine “Umarım”, “Dilerim” gibi sözlerle haberin etkisi yumuşatılabilir.

“Bir arkadaşınıza sana bin defa söyledim sütü buzdolabına koy” demek yerine “Bardağı doldurduktan sonra süt şişesini ne yapmayı düşünüyorsun” gibi sorularla daha iyi sonuç alabilirsiniz.
·         Dehşet dolu sözler felakete yol açar. “En kötü, korkunç , imkânsız” gibi sözler aşırı sözcüklerdir. Ve insanda strese yol açar. Stres araştırmacısı Hans Selye şunu bulmuştu. “Strese yol açan olaylar değildir, sterisin nedeni sizin olayları yorumlayış tarzınızdır”.
Fiziki olaylar doğrudan duygu üretir. Diğer bütün olaylar ise sizin yorumunuza bağlıdır.
O nedenle duygularınızın duruma uygun olması için olup biteni doğru tarif etmeniz gerekir. Tarifinizi abartırsanız duygunuzu da abartırsınız.
Duygularınızın olgulara uygun olmasını nasıl sağlayacaksınız. Böyle bir durum olduğunda düşüncelerinizi sınamak için kendinize “Bu doğru mu?” sorusunu sorun. Eğer doğru değilse ki “aşırı ifadeler nadiren doğrudur” kendinize “doğru olan hangisi” sorusunu sorun. Felaket tellallığı yapmak yerine durumu doğru değerlendirmiş olursunuz.
“Korkunç” ve “affedilmez” gibi olumsuz sözcüklerin yerine “ilginç” ve “elverişsiz” gibi sözcükler getirebilirsiniz.
Son olarak lügatınızda ne kadar şiddet dolu olumsuz cümle varsa bunları çıkartıp atın. Çünkü onlar sizi karamsarlığa sürükleyecektir.

KULAK VERİN


            Şu soruları düşünmenizi  istiyorum 
Size gerçekten  kulak veren birisini biliyor musunuz? Size bölünmeyen dikkatini armağan ettiğinde kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Hakkında ne düşünüyorsunuz?

            Birisinin kendisini  önemli hissetmesi için yapabileceğiniz en iyi şeyin tamamen  onun  üzerinde yoğunlaşmak olduğunun farkında mısınız? Dikkatinizi tamamen  bir kişiye odaklandırmanın , “ Şu anda dünyada benim için en önemli olan şey sensin” demenin  bir başka biçimidir. 
            Yanlış anlamalar  duyguların çiğnenmesi, çatışmalar ve anlaşmazlıklar  çoğu zaman dinleme eksikliğinin bir sonucudur.

             İnsanlar dikkatinizi çekebilmek için kendilerini zor hale getirirler. Kişi ilettiği ivedi mesajı  almadığınızı gördüğünde, kendisine sıkıntı veren şeye özen göstermenizi sağlamak için daha zorlayıcı davranışlara başvuracaktır. Yüksek sesle konuşabilir,sert bir dil kullanabilir yada sizi kendisinin ne kadar sıkıntı içinde olduğunu kabul etmeye zorlamak için yüzünüze bağırabiliır.
            Öfkeli bir insana kulak verirseniz genellikle sesini alçaltacak ve daha mantıklı hale gelecektir, çünkü dikkatinizi  çekebilmek için abartılı davranışlara başvurmasına gerek kalmamış olacaktır.
            ÖZENSİZ DİNLEME ÇATIŞMALARA NEDEN OLUR
            Çoğu insan dinlemez sadece kendi konuşma sırasının gelmesini  bekler. Ne var ki, bir şeyi dile getirmek için bekleyemeyecek kadar yorgun bir  şekilde hissediyorsanız, diğer kişinin görüşünü dinlemek için düşüncelerinizi bir süre kendinize saklamanız çok zordur. Diğer kişi söylemek istediğiniz şeyin önüne dkiliyormuş gibi hissedersiniz.
            Günlük sohbetlerinizde iki yönlü iletişim sağlamak için  dikkatinizi gelen mesaja yoğunlaştırın He r sözcüğü özümseyin.  Ancak  diğer taraf sözünü bitirip tamam mesajını verdikten sonra yanıtınızı verin.
            İLGİNİZİ HAREKETE GEÇİRİN
            Dikkatinizi verebilmek için ilginizi harekete geçirmeyi nasıl öğrenebilirsiniz.
1.      Aynı anda başka bir şey yapıyorsanız birisini gerçekten dinlemeniz mümkün değildir. Yapmakta olduğunuz işi  bir kenara bırakın. Elinizdeki kalemi masanın üzerine koyun. Bu beden hareketleri  ile şunu demiş olursunuz:  “Bunlar bekleyebilir.  Siz daha önemlisiniz”.  Bu tür davranışlar karşınızdakine fiziksel ve psikolojik olarak kendisinin  sizin  birinci önceliğiniz olduğu hissini verir.
2.      Kaşlarınızı kaldırın, göz teması kurun ve ilgi duyduğunuzu gösteren bir yüz ifadesi takının. Yüzünüz kayıtsızsa ilgi düzeyinizde öyle olacaktır. Gözleriniz başka tarafa bakıyorsa, zihninizde öyle yapacaktır.
3.      Öne  doğru hafifçe eğilin ve dikkatli bir poz takının. Kendisine doğru eğilerek karşınızdaki kişiye beden dilinizle, “ Sizin için için buradayım” mesajını aktarmış olursunuz.

           DİNLEMEYİ ÖĞRENİN  ÖĞRENMEK İÇİN DİNLEYİN
           Bir araştırmadan sözetmek istiyorum. Değişik sektörlerde çalışan  işgörenlere  şefinizden  hoşlanıyor musunuz? Sorusu sorulmuş  evet şefimden hoşlanıyorum diyenler, bunun nedenini çünkü bana kulak veriyor  diye açıklıyorlardı.Hayır şefimden hoşlanmıyorum diyenler se  bana kulak vermiyor diyorlardı.
           Gerçek yaşamda ise insanlar kendilerini dinleyip dinlemediğinizin farkındadır.  Dikkatinizin başka bir yerde olduğunu görür ve bunu bir ilgi eksikliğil olarak yorumlarlar. Çoğu durumda bir işe yaramayacağını düşündükleri için iletişimi sürdürmeyi durdururlar.
            
HÜKMETMEK Mİ, EŞİT KONUM MU
İnsanlara  yukarıdan bakmak hükmetmeyi çağrıştırır. Hükmetmek yüksek bir düzeyden bakmak yada  konum nededniyle komuta etmek şeklinde tanımlanmaktadır. Konumunuz  oturmakta olanların gözünü korkutabilir  onları serbestçe konuşmaktan alıkoyabilir.
Diyaloğu geliştirmek istiyorsanız, sizde oturun. O zaman kendileriyle aynı düzeyde olduğunuz için katılımcılar görüşlerini bildirmede kendilerini daha rahat hisedeceklerdir.

HAYASIZ DAVRANIŞA KARŞI KURALLAR


Arabanızla yolda giderken, birden bütün şeritlerin , trafik ışıklarının, kaldırımların ve trafik levhalarının yok olmuş olduğunuzu görürseniz neler hissedersiniz.
Büyük bir kaos olur değil mi?  Hiç kimse kendini emniyet te hissedemez.                          Trafik  kuralları sayesin de karşı yönden gelenlerinde kurallara uyacağını tahmin edersiniz bu  durum da  rahat bir şekilde hareket edersiniz.     İnsan davranışının   çoğunun kuralları  vardır.  Bütün sporların da kuralları vardır.
Ne varki ilginç bir şekilde çoğu iletişim de ( Bireyler arasında ortak bir sembol, işaret yada davranışlar sistemi kullanılarak enformasyon değiş tokuş  edilmesi süreci ) kural yoktur.
 İletişimde rehber ilkeler
Uzun vadeli ilişkiye  gircek olanların huzur ve güvenlik için de bir arada varolmasını sağlamanın bir yolu, daha baştan iletişim için rehber ilkeler belirleyip üzerinde anlaşmaya varmak tır. Nasıl? Eşiniz ,  oda arkadaşınız  yada aile üyeleri ile  bir araya gelip neyin mübah neyin sayılmayacağı üzerinde anlaşın .  Sorunları biriktirmek yerine daha çıktığında ayrıntılı olarak  görüşüp çözmeye çalişmaya karar alabilirsiniz.

BARIŞI  MUHAFAZA EDİN
Aşağıdaki basit yönlendirici  ilkeler, toplantı  yöneticilerine toplantıları ağız dalaşına izin vermeden  başarıyla yönetmede yardımcı olabilir.

1.      Aynı anda ancak bir kişi konuşur: Eğer  birisi konuşmayı keserse yada birkaç dinleyici  kendi aralarında konuşmaya başlarsa, şu yöntemleri kullanarak bu kuralı pekiştirin .
-          gözünüzü  söz sırasına sahip kanuşmacıdan ayırmadan , elinizi müdahele eden kişiye yada kişilere kaldırarak kibarca şöyel deyin : “ afedersiniz ... ( konuşmacının adını söyleyin ), herkes  dikkatini verinceye kadar biraz bekler misiniz? Cümlenizi kararlı bir ses tonuyala bitirmeye dikkat edin. Konuşmayı bölen kişiyi işbirliğine zorlamak için yakınıyormuş gibi yada tereddüt  içindeymiş gibi  bir izlenim vermekten kaçının.
-          Konuşmayı kesen kişiye bakmayın bakarsanız utanacak herkesin için de kendisini rezil ettiğini düşünecek size öfkelenecektir.
-          Eğer konuşmaya devam ediyorsa  düzene uyma çağrınızı  emredici bir ses tonuyla tekrarlayın
-           Ancak herkes yeniden sessiz olduğunda , elinizle  işaret ederek  ve “teşekkür ederim.. ( Konuşamcının adını söyleyin) şimdi devam edebilirsiniz diyerek konuşmacıya söz verin.
2.      Katılımcılar bir gündem maddesi üzereine ancak bir kez konuşabilir. Eğer  diğerleri söz almadan ikinci kez konuşmaya başlarsa elinizi kendisine doğru kaldırarak şöyle deyin  senin görüşünü dinlemeyi elbette isteriz ve önce müsade edersen grubun  geri kalan bölümünün  bu konuda düşündüklerini öğrenelim.
3.      Her söz alan en çok iki dakika yada sizin belirleyeceğiniz bir süre konuşabilir.
..    bir zaman sınırlaması olmazsa ınsanların özlü konuşma ihtiyacı hissetmesi için bir neden olmaz .
      
       BAŞKALARININ HAKKINA SAYGI GÖSTERİN
       En tartışmalı konuların bile  barişçı bir  şekilde ele alınmasını sağlamak için  üç kurala dikkat etmek gerekir.
1.      Diğer katılımcıların  görüşlerini reddetmek yasaktır. “ Böyle olmamıştı” yada “bu doğru değil” denmesine izin verilemez. Birisine  doğru söylemediğini yada yanlış olduğunu söylemek  onu kızdırmanız en kısa yoludur.
Ben bu görüşe katılmıyorum yada  olayla ilgili benim farklı bir izlenimim var deyin.  Ben diye konuştuğunuz da karşıt görüşteki kişiye saldırmadan kendi konumunuzu açıklayabiliyorsunuz.
2.      Yüksek sesle konuşulmaz. Bağırmak yasaktır  tartışmayı mantıklı tutmanın anahtarıdır.
3.      Geçmişle boğuşmak yerine gelecek üzerinde  odaklanın.Geçmişte yapılmış olması gereken şeylere ve  niçin yapılmadığına  zaman harcamak yerine atılması gereken adımlara ve durumun bundan    böyle  nasıl ele alınması gerektiğine yönelin.Ü

KURALLARI KOYUN
Eğer insanlar birbirine nazik davranacağına güven duyulabilecek olsaydı hiçbir düzenlemeye gerek olmazdı. Katılımcıların koruna bilmesi için kurallar konulmalıdır.

KAVGALARI YATIŞTIRIN.
Bir kavgayı ayırmak zorunda kaldığınızda  diplomatik bir şekilde  nasıl müdahele edebileceğinizi biliyor musunuz?
      ATIP TUMAK MI RAPOR ETMEK Mİ
       Ağızlarından çıkanları bir başkasının yazmakta olması  bireyleri  ağzı bozuk olmalarının başka insanlar tarafından nasıl algılanacağı konusunda uyarıyor.
 Not tutmak, insanları  düzensiz bir şekilde konuşmak ve aynı şeyi tekrar etmekten alıkoyar. Not tutulması  insanlara   söyledikleriniz  size karşı  kullanılabilir  ve kullanılcaktır  diye hatırlatarak onları gaddarca  sözler söylemekten alıkoyar ve nazik  konuşmaya davet eder.
 Bu konuyla ilgili bir anı anlatmak istiyorum.  Arabamı sinyal lambaları yanar bir  şekilde  yolun  kenarına  çekmiş bagajı mı yüklüyordum. Bir güvenlik görevlisi yaklaştı. Görünüşünden kafasının birşeye kızgın olduğu  belliydi. Yumruğuyla arabanın kaportasına vurarak, “B u kahrolası arabayı kadırım kenarından çek ! Burada  park edemezsin diye bağırdı . Kendisine arkadan eşimin birkaç bavulla gelmekte olduğunu  , sonra hemen kalkacağımızı  açıklamaya çalışırken, hiddetle  gözlerini
devirerek , saçma ! diye püskürdü, levhayı görmüyor musun?  Stresli çalışma koşulları yüzünden sabrının son sınırına kadar gerilmiş olduğunu  anlıyordum, ama bu gene de benimle  bu tonda konuşmasını haklı göstermezdi. Önce  şaşkınlığa düştüm, sonra çantamı açıp içinden bir kalem kağıt çıkardım ve kibarca bir dille  afedersiniz, biraz önce ne demiştiniz?” diye sordum göz göze geldik. Bu kötü davranış amirine şikayet edilmesinin işine gelmeyeceğini ve kesinlikle haksız olduğunu fark etti. Yüz  ifadesi değişti . Lütfen bagajlarınızı yükler yüklemez  bu şeridi boşaltın dedi. Ve gitti.

AÇIK BİR KAFAYLA YAKLAŞIN
  önyargısız olun
            Kendisini görür görmez  kafanızı hemen öbür  yana çevirmenize neden olan birirni tanıyor musunuz? Hayatınızda sadece  adlarının geçmesi bile gözünüzde olumsuz bir imajın  canlanmasına  yeten, kendileriyle anlaşması olanaksız kişiler var mı? 
            HÜKÜM VERMEYİN
             İnsanlar hakkında ; görüşlerine , usullerine kendileriyle yaşadığımız deneyimlere ve o tür insanlara ilişkin  önkabullere dayalı olarak  hüküm verme eğiliminde oluruz. Bu doğal  eğilimi aşmak iletişimin en güç yanlarından  birirdir.
            Her duruma kapalı değil  açık bir kafayla yaklaşın. Karşınızdaki  kişinin  ne demek istediğini , o sözlerini bitirinceye  kadar bilemeyeceğinizi kabul edin. Bunu nasıl yapabilirsiniz?  Ş u dört sözcüğü unutmayın .  Onlara Bir Şanş Tanıyın.

             Özellikle Etnik düşünce  kalıpları  zehirleyicidir.  Çünkü  bu tür  ön kabullere  sahip insanlar  duydukları her şeyi ön yargılarına  uyacak şekilde  destekleyecek  şekilde çarpıtırlar . Korkular bize öğretilmiştir , istersek  onlardan kurtulmayı  da öğrenebiliriz . Eğer önyargıların  çoçukluğumuzda size öğretilmiş olduğunu bilirseniz , isterseniz onlardan kurtulmayı kendinize öğretebilirsiniz.

 Gen bir bayanın  bir  öyküsünü anlatmak istiyorum .
“ Kırsal bir kasabadan  bir üniversite  kentine gelmiştim. Oda arkadaşım ken di deyimiyle kuş uçmaz kervan geçmez bir  bölgeden geldiğimi duyunca , beni  kanatları altına almaya karar verdi. Beni okuldaki etnik gruplar konusunda uyardı ve onlarla ilişki kurmamamı söyledi. Lisede  klarnet çalardım ve okul bandosuna  girmek istiyordum, ama oda arkadaşım bandocuları işe yaramazlar sürüsü olarak nitelendiriyordu.
            “ Saf olduğum için fazla bir seçeneğim yoktu, onun dediklerini  harfiyen kabul ettim. Benden  bir sınıf yüksek olduğu için herşeyi iyi bildiğini düşünüyordum. İlk yarıyıl onun grubuyla arkadaşlık ettim ve pişman  oldum. Hep insanlarla alay ediyorlardı. Güvenilmez  yada işe yaramaz olmakla itham ettikleri insanlar hakkında  söyledikleri  şeylerin daha çok kendileri hakkında bir fikir  verdiğini  öğrenmem için birkaç ay geçmesi gerekti.
            “ Sonunda  dar görüşlü  tutumlarından bıktım ve kendi  yoluma gittim. İkinci yarıyılda  bandoya katıldım  ve bu sayede geçit törenlerine katılmak üzere tüm ülkeyi dolaştım. Oda  arkadaşımın  uyardığı  etnik gruptan olan birinci klarnetçi en iyi arkadaşım oldu.....   İlk baştaki gibi  grubun  ilginç inançlarına  takılıp kalsaydım o dört yıl herhalde cehennem gibi geçerdi. Çok önemli bir ders aldım. İnsanlar hakkında  kendi fikrimi kendim oluştururyor bunu benim adıma başkalarının yapmasına izin vermiyorum.”

            Başkaları  onlar hakkında iyi şeyler söylemediği için hayatınızdan sildiğiniz insanlar oldu mu?   Bu adil bir şey mi?  K endisini yakından tanımadığınız  birisinin değerli olup olmadığı sonucuna nasıl varabilirsiniz.
            Kalıp ve önyargılara takılıp kalbinizi ve aklınızı  insanlara kapatmayın. Eğer amacınız insanları nitelendirmek değil sevmeks, onlara  bir şans tanıyın.

KONTRÖLÜ PAYLAŞIN

Kontrolü ele almak yerine paylaşmak


Başkalarını ilgilendiren  önemli  bir karar almak zorunda olduğunuzda, bunu tek başınıza  sonuçlandırıp  bir oldu bitti halinde sunmayın .  Böyle  yaparsanız, başka bir seçenek olmasa bile  etkilenecek  insanlar karşı çıkacaktır.
SEÇENEKLERİ KOYUN  VE KARAR ALMALARINI İSTEYİN

 Her  ikisi de aynı anda kabul edilebilir  olan farklı iki seçenek saptayın , gruba  her ikisini de sunun bir karar almalarını isteyin  ilgili kişiler  kendileri almış olduğu için karardan daha çok mutlu olacaklardır.

İşiniz halkla ilişkilerle ilgiliyse, bu tekniği hiç akldan çıkarmayın . Müşterilere ne yapmaları  gerektiğin söylemek yerine ,  onlara iki seçenek sunun ve hangisini tercih ettiklerini sorun. Gelecek  Pazartesi  saat birden önce bir randevu vermemiz mümkün değil demek yerine . S ize Pazartesi saat  1 yada 3  için randevu verebiliriz demek daha uygundur.

 İnsanlara tercihte bulunma olanağı vermeniz kendi adımlarının sorumluluğunu üstlenmelerini mümkün kılar ve gelişmeden daha büyük bir tatmin elde etmelerini sağlar.
        İNSANLARI SÜRECİN BİR PARÇASI HALİNE GETİRİN.
Eğer durumun köntrölü bireylerde değil sizin elinizdey se  insanlar genellikle  şükran duymayacaktır. Eğer kontrolü elde tumak yerine paylaşmayı öğrenebilirsiniz.
 Bir durumun sorumluluğunu taşımanız bütün kararları kendinizin alması anlamına gelmez ilgili kişilerinde  karara katılmalarını sağlayın onları sürecin bir parçası haline getirin.  Sürecin  bir parçası olmuş oldukları için, onu kabul etmeye daha istekli olacaklardır.

Muharebelerinizi Kendiniz Seçin
Bir şeyin, açığa çıkarmak gerekecek kadar önemli olup olmadığına nasıl karar verebilirsiniz? Ne zaman kapalı tutmak, ne zaman açığa çıkarmak gerektiğini nasıl bilebilirsiniz?
Karşı karşıya gelmek ya da gelmemek, işte bütün mesele bundadır. Birisini sadece size karşı davranışından hoşlanmadığınızda karşınıza almak zekice bir yaklaşım değildir. Zekice olan, birisini karşınıza almadan önce bunun bütün olası sonuçlarını gözden geçirmektir.
Riskleri hesaplayın
Canınızı sıkan bir kişiyi ya da durumu düşünün. Aşağıdaki Muharebelerinizi Kendiniz Seçin ölçütlerini kullanarak, buna karşı çıkmanın akıllıca mı, yoksa riskli mi olduğuna karar verin. Kendinize şunları sorun:
1)      Bu sıradan bir olay mı?
2)      Bu direngen bir rahatsızlık mı?
3)      Olayını tarihsel arkaplanı nedir?
4)      Davranış kasıtlı mı, yoksa masum mu?
5)      Bu durum değişebilir mi?
6)      Söz konusu olan uzun vadeli bir kazanım ile kısa vadeli bir kayıp mı?

Yeni Manzaralar Aramak mı, Yeni Bir Gözle Bakmak mı?

1)      Diğer kişiyi değiştirmek.
2)      Durumu değiştirmek. “Tasarladığım bu değişikliğin karşılığını alabilecek miyim?” Eğer bir dengeleme olmayacaksa bu adımı atmak akıllıca olmayacaktır. Sizi mutsuz kılan bu durumdan kurtulmakta acele ederken, sizi belki daha da mutsuz edecek bir başka duruma yuvarlanabilirsiniz.
3)      Kendinizi değiştirmek. Bu seçenek her zaman vardır ve her zaman iyi sonuç verir. Genellikle diğer tarafın size karşı davranışını da etkilersiniz ve bu durumu iyileştirir. Kendinizi değiştirerek dünyanızı da daha iyi bir yönde değiştirebilirsiniz.
Hayır Deyin
Başarılı ilişkiler kurup sürdürebilmenin anahtarı ihtiyaçları dengede tutabilmektedir.
Sizi karşıt yönlere çeken zorlu bir kararla karşı karşıya kaldığınızda, yanda görülen eski moda teraziyi gözünüzün önüne getirin. Karşılanmakta olan ve karşılanamayan ihtiyaçları belirleyip ayrı ayrı terazinin kefelerine yerleştirin. Böylece kime özen gösterdiğinizin ve kime göstermediğinizin nesnel bir muhasebesini elde etmiş olursunuz. Eğer terazi sizden yana ağır basıyorsa, o zaman diğer kişiye de istediklerini vermenin zamanı belki gelmiş demektir. Eğer sürekli kendi ihtiyaçlarınızdan ödün veriyorsanız, o zaman bir isteği geri çevirmek bencillik değil akıllılık olur.

İşinizi, Dostunuzu ya da Ailenizi Kaybetmeden Hayır Deyin

1)      “Bu konuda düşünmek için biraz zamana ihtiyacım var” deyin.
2)      Hayır ve evet deyin. Söz konusu istemi geri çevirin ve işinize daha çok gelen bir alternatif önerin.
3)      Hayır deyin ve sorunu başka araçlarla çözün. Yerinize iyi iş çıkarabilecek bir başkasını önerin.
4)      Kibarca, nazik bir şekilde ve suçluluk duygusuna kapılmadan hayır deyin.
Bir şey söylemek ya da anlatmak için birisi sizi böldüğünde hemen niyetini anlamaya çalışın. “Bu, yapmakta olduğum işten daha önemli?” Eğer değilse, bölünmeyi başka bir zamana erteleyecek cesareti gösterin. Kişinin adını söyleyerek başlayın. Konuşmaya “ve” sözcüğüyle başlayarak daha önce bir başkasına söz vermiş bulunduğunuzu ardından, “Öğleden sonra tekrar gelebilir misiniz?” diye sorun.

Güven Duyun ve Öyle Davranın
1)      Bir şeyi iyi yaptığınızda ve bu başarıyı sık sık tekrarladığınızda yeni bir duruma kendinizden emin bir şekilde yaklaşmaz mısınız?
2)      Sinirlilik, kuşku ve endişeleriniz üzerinde yoğunlaşmanın bir sonucudur.
3)      İnsanlar yabancısı oldukları durumlarda rahatsızlık hissederler.
4)      Zihinsel idman gerçek pratikten çok daha hızlı ve iyi olmanızı sağlayan mükemmel bir pratiktir.

Endişelenmek mi, Prova Yapmak mı?

1)      Gerçek yaşam durumunu mümkün olduğu kadar aynen hayal edin.
2)      Olmasını istemediğiniz şeyleri hayal edin ve nasıl tepki göstereceğinizi planlayın.
3)      Nasıl davranmak ve konuşmak istiyorsanız, bunun tekrar tekrar provasını yapın.

İkna Etmenin Beş İlkesi
İsteklerinizi savunmaya hazır mısınız? Sadece geçerli bir nedeniniz olması yeterli değildir. Önce kendi adınıza konuşabilecek cesareti toplamanız ve sonra fikirlerinizi, karşınızdakini evet demeye yöneltecek bir zamanlama, duyarlılık ve maharetle sunmanız gerekir.

Talih mi, Kader mi?

1)      Duruma olumlu beklentilerle yaklaşın. Birisine bir talep ilettiğinizde içinizden, “Boşuna zaman harcıyorum, bunu hiçbir zaman kabul etmezler” dediğiniz hiç olmadı mı? Eğer siz kendiniz önerinizin şansı olmadığını düşünüyorsanız, onlar nasıl tersini düşünsünler. Kendinize iyimserlik telkin ederseniz (“Bunun değerli bir öneri olduğuna eminim”), inancınız sizi cesaretli kılacaktır.
2)      İtirazlarınızı önceden tahmin edip seslendirin. Niçin hayır diyebileceklerini tahmin etmeye çalışın. Hangi gerekçeyle sizi geri çevirebileceklerini bulmaya çalışın. Olası itirazlarınızı belirleyin. Eğer öne süreceğiniz fikirler itirazlarınızı karşılamıyorsa, size kulak bile vermeyecek, önerinizin niçin işe yaramayacağını size anlatabilmeleri için söz sırasının kendilerine gelmesini bekleyeceklerdir.
3)      Bütün noktaları tek tek numaralandırın ve belgeleyin. Öne süreceğiniz noktalara meşruiyet kazandırmanın en kolay ve en çabuk yolu onları numaralandırmaktır. Kanıtların numaralandırılması materyalin görüşten çok bir olgu gibi algılanmasını sağlar ve ağırlığını artırır. Ayrıca yapının belirginliği nedeniyle dinleyenler söylenenleri çok daha kolay anlar ve hatırlar.
4)      İhtiyaçlarına yanıt verin ve onların dilini konuşun. İnsanlar bir şeyi sizin gerekçeleriniz için yapacak değillerdir, kendi gerekçeleri için yaparlar. Kendinize, ikna etmeye çalıştığınız kişi açısından neyin önemli olduğunu sorun. Önerinizin ona ne yarar sağlayabileceğini çıkarmaya çalışın ve bu yararlara hitap edin.
5)      Onları fikirlerinizi “denemeye” esinlendirin. Eğer insanları kanıtlarınızın doğruluğunu görmeye zorlarsanız, sizi geri çevireceklerdir, çünkü hiç kimse nasıl fikir yürüteceğinin kendisine dayatılmasından hoşlanmaz. Hedef, sizin ne söylediğinizi kendilerinin görebilmesi için, sorular ve küçük öykülerle onları aktif olarak dahil etmek olmalıdır.

Kaynak:DEMİR,Y. USTA,M.ŞAHİN,B. ve ATALAY,A."Tongue-fu Sözlü Dövüş Sanatı Seminer Raporu" 19 Mayıs Üniv.Eğitim Fak.Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Bölümü Samsun 2001

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder