Bu yazıyı tüm
meslektaşlarımın ve öğrenci arkadaşlarımın okumasını istiyorum. Buna hepimizin
ihtiyacı var. Artık bunu bilmek buna göre hareket etmek zorundayız. Çünkü
MEB’inde, ÖSYM’nin de öğrenciden tek beklentisi “performans”tır. Bir yıl içinde nasıl çalıştığın, hangi zaman
dilimlerinde ders çalıştığın önemli değildir. Sınavda kaç net yapıp, kaç puan
aldığın önemlidir. Çünkü buna göre yerleştirme yapılıyor.
Ders çalışma programını nasıl hazırlamalıyız? Bu konu
bütün okullarda ve etüd merkezlerinde öğrencilerimizin temel sorunu
niteliğinde. Ama hep eksik uygulamalar nedeniyle öğrencilerimiz yanlış
yönlendiriliyor. Çünkü çalışma saati, süresi diye bir şey söz konusu değildir.
Söz konusu olan tek şey akşam yatarken öğrencinin içi rahat mı? O gün yapması
gereken programı yapmış mı? Elde etmesi gereken performansı elde etmiş mi?
Herkes buna bakıyor. Çoğu öğrenci de bunun yüzünden ya programı uygulamıyor ya
da verim elde edemiyor.
Öğrencilerin genellikle şu düşüncelerle ders çalışma
programı hazırlamak istiyorlar:
“Hocam, ben ders çalışmayı bilmiyorum.”
“Sizce hangi saatlerde çalışmalıyım.”
“Hergün farklı derslere mi çalışmalıyım.”
“Puanı yüksek olan derslere mi çok zaman harcamalıyım yoksa zayıf olduğum derslere mi?”
“Ders çalışmamı sağlayacak bir program lazım bana, hocam siz bir şeyler yapın da odama asayım.”
“Sizce hangi saatlerde çalışmalıyım.”
“Hergün farklı derslere mi çalışmalıyım.”
“Puanı yüksek olan derslere mi çok zaman harcamalıyım yoksa zayıf olduğum derslere mi?”
“Ders çalışmamı sağlayacak bir program lazım bana, hocam siz bir şeyler yapın da odama asayım.”
Bu gibi farklı farklı
sebeplerle öğrencilerimiz rehberlik servisine gelmektedir. Kimisi evde bulunsun
diye kimisi kendini kontrol ettirecek bir mekanizma ihtiyacından dolayı bu
programlara ihtiyaç duymaktadır. Bu konuda yanlış uygulamalar yapılmakta
olduğunu gözlemliyorum. Yanlış programlar hazırlamaya yönlendirilen öğrenciler
bu programları uygulamaya zorlanmaktadırlar. Netice hep bildiğimiz sonuç:
“Hocam bir haftadır deniyorum, olmuyor.”
“Bir iki gün uyguladım sonrasında gevşedi gitti.”
“Demek ki da çözüm değilmiş, bir türlü süreklilik sağlayamıyorum.”
“Bir iki gün uyguladım sonrasında gevşedi gitti.”
“Demek ki da çözüm değilmiş, bir türlü süreklilik sağlayamıyorum.”
Peki başarıya götüren
ders çalışma programı nasıl hazırlanmalıdır? Artık eğitim sistemimiz değişti
arkadaşlar. Okullarda bile artık performans ödevleri diye bir şey var. Ürüne
dönük bir yaşam beklentisini programlarımıza da yansıtmalıyız. Emin olun ki
daha iyi okullar ve hedefler böyle gerçekleşiyor. Belli bir programa göre
çalışmaya değil bizim daha çok performansa ihtiyacımız var.
Nasıl başarılı olunur?
Öncelikle öğrenci hedefini bilmelidir. İlk nokta da
kendimize ulaşılabilir ve somut hedefler üretmemiz lazım. Çünkü buna uygun
program hazırlamalıyız. Mesela arkadaşlar, “Google”, bildiğimiz üzere çok büyük
bir kitleye hitap eden büyük bir şirket. Gelin bakalım bu başarıya nasıl
ulaşmışlar. Google’den yine araştırıp bakabilirsiniz. Google’nin şirketinde
yüzme havuzundan, oyun salonuna; kitap okuma salonundan, masaj ve uyku
odalarına kadar her şey var. Şirkette çalışma prensibi şöyle: Patron, her gün
sabah iş dağıtımı yapıyor ve karşılığında tek beklentisi akşam iş çıkışında o
işlerin tamamlanmış olduğunu görmek. Sabah mesai bitiminden akşama kadar herkes
istediğini yapmakta özgür. İsteyen gidip istirahat ediyor, İsteyen oyununu
oynuyor. Ama herkes akşama kadar kendisine verilecek ödevi teslim etmek
zorunda. Kimseyi belli saatlerde iş yapmaya zorlamıyor. “Sıkmak” diye bir şey
yok. Diğer bir tabirle çalışan rahat bırakılıyor. İstediğin saatte ve sürede
yapabilirsin. Herkes kendinin lideri oluyor bir bakıma. Şirkette bir yönetimden
çok kendini gerçekleştirme esas. Yönetimin tek beklentisi mesai bitiminde
herkesin kendisine verilen işi teslim etmesi. Elde edilmek istenen şey gayet
basit: “performans”
Gerçekten hedeflerimize ulaşmak istiyorsak yapmamız
gereken çalışma stili de buna uygun olmalıdır. Öncelikle bunu nasıl yapmalıyız.
Senin hedefin ne? Beklentin ne? Sınavdan ne umuyorsun? O halde öncelikle ona
uygun bir hayat düzenini yaşamına yerleştirmelisin. Örnek veriyorum sınav senin
için bir “yemek” değil, “çerez” olmalı. Bunun da tek mantığı vardır. Hergün
sınavdan daha büyük besinler elde etmek. Eğer günlerimiz buna alışırsa sınav
günü de bize normal bir günmüş gibi gelir ve sınavı da başarırız. Diğer türlü
bir yıldır midemize girmeyen ağrı bulur o günde girer. Olmayan aksilikler o gün
başımıza gelir. Çünkü uzmanlar sınav kaygısının sebebini iki şeye bağlıyorlar:
Zihindeki olumsuz düşünceler ve yetersiz çalışma
Arkadaşlar sizden sadece sınavlarda birinci olmuş ve TV’de
konuşma yapan öğrencilerimizi düşünmenizi istiyorum. O öğrencilerimizin ifade
ettiklerini hatırlamanızı istiyorum.
Hatırlayamayan ya da böyle bir deneyimi olmayan arkadaşlar
için, genel olarak şunları söylüyorlar:
“Ben çok çalışmadım.”
“Çok rahattım.”
“Günlerce test çözen bir öğrenci değilim.”
“Ailem de bana böyle bir baskı uygulamıyordu.”
“Gerektiğinde arkadaşlarımla dışarı çıktım, sinemaya gittim.”
“Çok rahattım.”
“Günlerce test çözen bir öğrenci değilim.”
“Ailem de bana böyle bir baskı uygulamıyordu.”
“Gerektiğinde arkadaşlarımla dışarı çıktım, sinemaya gittim.”
İnanın çoğumuza da bunlar
hep yalan ve uydurma şeylermiş gibi geliyor. Ama işin gerçeği şu ki hepsi doğru
ve gerçek. O öğrenci arkadaşımızın dediklerinin hepsini yaparak en iyi
üniversite ve liselere yerleştiler. Hem de bu şekilde ve kendilerini hiç
yormadan yaptılar bunu. Günlük yaşantılarına devam ettiler. Böylece ne kaygı
oluştu ne de stres. Çok zeki olduklarından da değil. Sadece çalışma stilini
bildiklerinden ve performansa dayalı çalışma programlarını uyguladıklarından.
Peki bu program ne? Nasıl hazırlanır? Nasıl uygulanır?
Öncelikle arkaşlar kendimize koyacağımız hedef şu olmalı
hergün belli bir limitte soru. Çünkü sınav kazanmanın tek mantığı budur:
“Kondisyonlu olmak” Çünkü bildiğimiz en pahalı ücretli futbolcu bile hergün,
üstelik günde iki defa bunu yapıyor. “Açma-germe”, “Orta-şut” çalışmasına
kadar. O ne kadar başarılı bir futbolcu olsa da bunları yapmak zorunda. Çünkü
antremansız maça çıkılmayacağını biliyor. O halde yapmamız gereken şey şu.
Kondisyonumuzu kaybetmemek
ve kondisyonumuzu artırmak için hergün antreman yapmak. Her dersten ve
hedeflerimiz doğrultusunda kendimize belirleyeceğimiz limitte soru çözmek.
İnanın bir süre sonra o limitin üstlerine çıktığınızı ve artık ilk hedef olarak
koyduğunuz soru limitini “çerez” olarak algılayacağınızı söyleyebilirim. İşte o
zaman siz de göreceksiniz ki o konuşmaları yapan öğrenciler haksız değilmiş.
Çünkü işiniz olduğunuda yerine getirebilecek, arkadaşın çağırdığında yanına
gidebileceksin. Çünkü senin saat kısıtlaman yok. Yapman gereken tek şey o gün
için kendine verdiğin limitte soru çözmelisin.
Şimdi öncelikle performansa dayalı ders çalışma programı
hazırlarken temel dayanağımız şu olmalı: İlköğretim öğrencileri için SBS,
ortaöğretim öğrencileri için YGS, LYS, SBS’ye hazırlanan öğrencilerim ilk
limitte günlük en az 100 soru ile, YGS’ye hazırlanan öğrencilerim de en az 160
soru ile başlamasını öneririm. Neden bu şekilde çünkü sınavda en az bu kadar
soru ile karşı karşıya kalacağız. Eğer kendimizi buna alıştırırsak sınav günü
de bize normal bir günmüş gibi gelecek. Bu program türünde soru çözmeyen
öğrenciler için bu ilk ayda bizi zorlayabilir ama zaten temel hedef şu, çarkın
dönüş hızını kontol altına almak. Hızımızı artırmak. Hızlı dönen bir değirmenin
öğüteceği buğdayla yavaş dönen bir değirmenin öğüteceği buğday bir miktarı bir
değildir. Tabi ki de hayat standartımızın üzerine çıkmak bize zor gelebilir.
İşte bu programla biz standartımızı artırmayı amaçlıyoruz.
Alt seviyeden başlayıp süreklilik sağlayarak limiti yavaş
yavaş artırmayı amaçlıyouz. Hem bu artış bizi etkilememiş olacak hem de sınav
yaklaşınca göreceğiz ki “300-400 soru” bizim günlük en az çözdüğümüz limit
olmuş olacak. Eğer bu durumdaysak sınavda karşımıza çıkacak 100 SBS sorusu ya
da 160 YGS sorusu bizim için alt limit olacaktır. Ve bizi hiç sıkmayacak. Bir
kurbağayı içinde kaynar su olan bir kabın içine atarsanız kurbağa bunu fark
eder ve hemen sıçrar. Çünkü canı yanıyordur. Ama o kurbağayı içinde soğuk su
bulunan bir kabın içine atarsanız o kurbağa orada durur ve keyfine bakar. Suyun
ısısını yavaş yavaş arttırırsanız kurbağa bunu fark etmez. Temel mantık bu
farkında olmadan derecemizi artırmak.
Bu programı oluştururken
ki ikinci önerimde şu: Her ders için kaç soru çıkıyorsa en az limitiniz o ders
için o olsun. Örneğin SBS için her dersten en az 20, YGS için her dersten en az
40 soru çıkıyor. Hergün her dersten soru çözersek hem zihnimiz tek düze gidip
yorulmamış olacak. Hem de sınav atmosferini hergün deneyimlemiş olacağız. Emin
olun ki bu şekilde ders çalışınca günlük yapmamız gereken performansı
bildiğimiz için bunu istediğimiz zaman yapacağız. Gündüz dışarı çıkmamız
gerekince akşam yapabileceğiz. Akşam önemli bir işimiz varsa gündüzden gelip performansımızı
bitireceğiz. Hiçbir saat dersin başında oturmak gibi bir zorunluluğumuz
olmayacak. Tek zorunluluğumuz günlük belirlediğimiz limitin altına düşmemek
olacak. Bu programı uygulamaktaki en temel şey de “yazmak”tır. Her gün için
çözdüğün soru sayısını yazmak, bunun için bir sayfa hazırlamak ve limiti
doldurmadan yatmamak. Bir ay programa alıştıktan sonra artık zaten her gün
limitin kat kat üzerinde soru çözdüğümüzü görmüş olacağız.
Bu şekilde her gün belli limitlerde soru çözeceğimiz için
belli bir saat aralığında da çalışmış olacağız. Ders çalışma saati bizim için amaç,
değil araç olmuş olacak. Amaç çok ders çalışmak değil, verimli çalışmaktır.
Eğer bu şekilde bir performansa dayalı program oluşturabilirsek bunu da aşmış
oluruz. Her gün kaç soru çözdüğümüzü yazmamız, kendimizi görmemiz açısından
yararlı olacaktır. Her gün yatmadan kendimizle yüzleşmemizi sağlayacak ve ferah
bir şekilde uyuyabileceğiz. Bu programda “Google Şirketi” mantığıyla tüm
vakitlerinde istediğini yapmakla serbestsin ama yatmadan kendine verdiğin
limitte soruyu da görmen lazım. Gerekirse evde bir büyüğünü bunun için yönetici
ilan edebilirsin. İster okul rehber öğretmenine düzenli aralıklarla yazdığın
soru kağıdını götürebilirsin. Emin ol daha çok zaman kazanacaksın ve
yorulduğunu hissetmeden başarın artmaya başlayacak. Tek isteğim bir gün bile
kendine verdiğin limitin altına düşmemeye çalışman. 10-20 gün sonra artık
düşmeyeceğini sen de görmeye başlayacaksın.
Tüm öğrencilerimize hayat boyu başarılar dilerim. Hayat
zaten sınav olduğuna göre sınav içinde sınav yoktur bunu unutmayın! Eğer
gerekeni yapıyorsak onlar diğer günlerden farksız olmayacaktır.
Kaynak:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder