Artık hayatın kaçınılmaz bir parçası
olan STRES; kişinin kendisini
tehdit altında hissetmesine neden olan, fiziksel veya psikolojik zorlanmalar karşısında,
savunma ya da uyum sağlama amacıyla
verdiği tepkidir.
Stres, kendiliğinden oluşan bir
durum değildir. Stresin oluşması için insanın yaşamını sürdürdüğü çevrede meydana
gelen değişimlerden etkilenmesi gerekir. Tabiî ki ortamdaki değişmelerden her birey
etkilenir burada önemli olan etkilenen kişinin bu değişimlere verdiği tepkidir.
Stresin oluşması için etkilenen kişinin
vücudundaki özel biyo-kimyasal değişmeler sonucunda vücut sisteminin harekete
geçmesi (kasların gerilmesi ve gevşemesi, salgılar vb. ) gereklidir.
STRESİ ORTAYA ÇIKARAN NEDENLER
Bu nedenler her insan için farklı farklıdır. Çünkü olaylara
verilen tepkiler; kişilik özelliklerine, algılara, düşüncelere ve inançlara
bağlı olarak değişiklik gösterir.
Bu etkenleri kolay kolay değişmezler; özellikle de birtakım
güçlü duygusal şartlanmalarla bağlantılılarsa. Gelecekteki olayları daha
korkunç hale getirmek kolaydır ve mümkün olan en kötü olayı zihinsel olarak
çağrıştırabiliriz ki birçok kere gerçek yaşananların hayal edildiği kadar
korkulacak problemli durumlar olmadığı ortaya çıkmıştır. Stresin
birçok sebebi vardır, bu sebepler 3 başlık altında toplanmıştır.
Bireyin kendisi ile ilgili stres kaynakları; Aile içi ilişkiler, yeni bir çocuğun
doğumu, sevilen birinin kaybı, uzun süreli uykusuzluk, dengesiz beslenme, çay,
kahve gibi uyarıcı değeri yüksek maddelerin fazla tüketilmesi, ekonomik
sorunlar, taşınma, hastalık, v.b
Bireyin iş veya okul yaşantılarının ortaya çıkardığı stres
kaynakları; Yetiştirilmesi
gereken işler veya ödevler, topluluk önünde konuşma yapmak, idarecilerle olan
ilişkiler, toplantılar, bilgisayar yorgunluğu, ikinci bir işte çalışmak, iş
değişikliği, akademik başarısızlık v.b
Bireyin yaşadığı çevrenin oluşturduğu stres kaynakları; ulaşım problemi, yaşanılan yerin değiştirilmesi,
ülke ekonomisinin gidişatı, kalabalık, bozuk kişiler arası ilişkiler, hareketli
ve telaşlı bir hayat, gelecek endişesi yaşayan, gürültü vb. Stresi ortaya
çıkaran nedenler belirgin ya da gizli olabilir. Belirgin olduğu durumlarda, verilen
tepki ile stres kaynağı arasındaki ilişki fark edilirken gizli olduğunda stres
belirtileri ortada olmasına rağmen sebep anlaşılmaz.
Olumlu olan stres, hoşa giden
aktivitelerin getirdiği yaşamsal zorluklardan kaynaklanır. Buna, üniversiteyi
kazanmak, evlenmek, duygusal bir ilişkiye başlamak, yaşadığımız çevreyi
değiştirmek gibi örnekler verilebilir. Bu olumlu durumların yarattığı stresle
başa çıktığımızda olgunlaşırız, kendimize güvenimiz artar, bu da stresin
hayatımıza getirdiği olumlu etkidir.
Olumsuz stres ise uyum sağlamamız
gereken nahoş durumlar olduğunda yaşadığımız strestir. Buna örnek olarak, ölüm,
problemli ilişkiler, çok fazla iş yükü verilebilir. Eğer stresle sürekli ama
etkisiz bir mücadele var ise, bu, sonuçta tükenmeyi getirir.
STRESİN ETKİLERİ VE SONUÇLARI
Her insanın kendi iç dengesi ve
olaylara verdiği tepkiler farklı olduğu gibi, stresten etkilenme ve onunla başa
çıkabilme becerisi farklıdır, aslında stres belirli bir seviyede ve kabul
edilebilir sınırda olduğu zaman sanıldığı kadar kötü bir durum değildir. Çünkü
bu durumda kişinin verimini artırıcı bir rol oynar ancak aşırıya kaçarsa
psikolojik çöküntüyle beraber verimi düşürür.
Stres altındayken yaşanılan değişim
vücut tarafından tehdit olarak algılanır ve beyinde stres hormonlarının
salgılanmasına sebep olur. Bunun sonucunda kişide ortaya çıkan belirtileri 4
başlıkta toplayabiliriz.
Fiziksel belirtiler; İnsan bedeni, dış etkenlere uyum sağlayabilmek için
çalışan bir iç dengeye sahip olduğundan, dolaşım sistemi rahatsızlıkları, çarpıntı, hipertansiyon gibi kalp ve
damar hastalıkları, şeker hastalığı, sindirim
organlarında sorunlar, nefes darlığı, ellerde titreme, uykusuzluk, bitkinlik,
eklem ve baş ağrıları, gerginlik, kasılma hatta kanser gibi sorunlar ortaya
çıkabilir.
Psikolojik etkileride göz ardı edilmeyecek kadar büyüktür. Karamsarlık,
kaygı, işte isteksiz tavırlar sergileme, depresyon, huzursuzluk, sıkıntı,
gerginlik, durgunlaşma, sinirlilik, saldırganlık, aşırı duygusallık, aşırı
kaygı unutkanlık, aşırı yemek yeme ya da iştahsızlık, madde bağımlılığı gibi
sonuçlar gözlenmektedir.
Zihinsel belirtiler Konsantrasyon ve karar vermede
güçlük, unutkanlık, aşırı derecede hayal kurma, mizah anlayışı kaybı, iş kalitesinde
düşüş, hatalarda artış gözlenir.
Sosyal belirtiler :İnsanlara karşı güvensizlik,
başkalarını suçlamak, randevulara
gitmemek veya çok kısa zaman kala
iptal etmek, insanlarda hata bulmaya çalışmak ve sözle rencide etmek, haddinden
fazla savunmacı tutum, bir çok kişiye birden küs olmak, konuşmamak gibi ortaya çıkar. Bu fiziksel ve psikolojik sağlık sorunları
sonucunda stres erken ölümlere dahi neden olabilmektedir.
Stres Sırasında Organizmada Meydana
Gelen Değişiklikler
Selye, bedenin stresli durumlarda
verdiği üç aşamalı tepkiyi "Genel Uyum Sendromu" olarak
adlandırmıştır. Bu kurama göre, organizmanın strese tepkisi üç aşamada gelişir.
Sistem, bu stres tepkisi sayesinde tekrar dengeye dönmek için bir uyum süreci
başlatır.Bunlar ;
Alarm Aşaması: Birey bir stres kaynağı ile
karşılaştığında, beden savaş ya da kaç tepkisi" gösterir. Bu
tepki sırasında bedende oluşan fiziksel ve kimyasal değişmeler sonucunda
kişi, stres kaynağı ile yüzleşmeye ya da kaçmaya hazır hale gelir. Streste
alarm aşamasında, stresi yaratan kaynaklar ve bunların yoğunluğu artışına bağlı
olarak normal davranıştan sapmanın ilk işaretleri verilmeye başlanır.
Direnme Aşaması: Alarm aşamasında stres kaynağına uyum
sağlanırsa her şey normale döner ve stresin oluşturduğu tahribat giderilmeye
çalışılır. Ancak uyum sağlanamadıysa birey direnme aşamasında, strese karşı
koymak için elinden gelen tüm gayreti ortaya koyar bu gayret sonucunda başa
çıkmayı başarırsa vücut tepkileri normale döner. Şayet başarılı olamazsa
belirli bir süre bireyin davranışlarında ve yaşantısında stresin etkileri
gözlenebilir.
Tükenme Aşaması: Eğer direnme aşamasında da stres kaynağı ile başa çıkılamaz ve uyum sağlanamaz ise, fiziksel kaynaklar kullanılamaz
ve tükenme aşamasına geçilir. Tükenme aşamasında, stres kaynağı hala mevcuttur.
Bu aşamada uzun süreli stres kaynakları ile mücadele edilemez ve kişi başka
stres kaynaklarının etkilerine de açık hale gelir.
STRES YÖNETİMİ
Yaşamın her alanında olumlu yada olumsuz
yaşantılarla stresin bizi takip ettiğini düşünürsek stressiz yaşamak mümkün
görünmemektedir. Bu yüzden stressiz bir yaşam beklentisi yerine stresle kontrol
edebilmeyi amaçlamalıyız. Stresi kontrol edebilmenin ilk adımı ise stresin
farkında olmaktır. Böylece atılacak adımlarla sonuca ulaşmak daha rahat
olur.
Stresin ortaya çıkardığı problemlerden
kurtularak yaşamdan tat alabilmek amacıyla, stresi ortaya çıkaran nedenlerle
baş etme çabasına stres yönetimi denir.
Nasıl ki stresi ortaya çıkaran nedenler herkes
için farklı ise stresle başa çıkma da kullanılan yöntemlerde de herkes için
ortak bir çözüm yolu yoktur. Bu yüzden kişi kendi kişilik ve yaşam tarzına en uygun
yöntemleri bulup denemelidir.
İnsanlar doğdukları andan itibaren
birçok problemle karşılaşmaktadırlar. Ancak problemle karşılaşan insanlar, çoğunlukla
duruma hemen boyun eğmez. Bunun yerine sorunla başa çıkabilmek için kendilerine
göre yöntemler geliştirmişlerdir. Bu yöntemler zaman içinde, uygulamaların
sonucuna göre ya kullanılırlık kazanmıştır ya da yenilerini geliştirme gereği
ortaya çıkmıştır.
Stres Yönetiminde DKBY
(Değiştir - Kabul Et – Boşver -
Yaşam Tarzını Yönet)
Modeli:
Stres
yönetimi son safhada ‘yaşam tarzı yönetimi’dir. Stresi yönetmeye karar vermek
demek, bireyin duygusal, fiziksel ve ruhsal yaşam kalitesini yükseltmeye karar
vermesi demektir. Braham’ın geliştirdiği DKBY, bireylerin yaşadıkları stresi
kontrol altına almaları, yönetmeleri için geliştirilen dört aşamalı bir
modeldir. Bu yaklaşım aşağıda kısaca açıklanmaktadır (Braham, 1998: 57-59).
İlk adım olan D (Değiştir), imkanınız
varsa, içinde bulunduğunuz olumsuz durumu değiştirmektir. Olumsuz durumu
değiştirebilirdeniz, bu durumun sebep olduğu stresi tamamen ortadan kaldırmayı
başabilirsiniz.
İkinci adım, K (Kabul
et)’dır. Kontrol edemeyeceğiniz durumlarla
karşılaşabilirsiniz. Bu adımda, kontrol edemeyeceğiniz koşulları öfkelenmeden
kabul etmeyi ve pozitif yaklaşımınızı kaybetmemeyi öğrenmelisiniz.
Üçüncü adım olan B ‘Boşver’i temsil etmektedir. Boş vermek duygusal, zihinsel ve ruhsal açıdan işe yarayan
güçlü bir yöntemdir. Değiştiremeyeceğimiz durumları kontrol etmeye çalışmak
bizi kontrol saplantısına götürür. Bu durum da strese sebep olur.
Dördüncü adım ise, Y, ‘yaşam
tarzını yönet’tir. Bu adımda egzersiz, diyet, rahatlama ve duygusal
destek yoluyla, gelecekte stres oluşturabilecek unsurlarla bu günden mücadele
etmeyi sağlar.
ERGENLERDE STRES VE BAŞA ÇIKMA
Ergenlik dönemi,
belirgin ve hızlı fizyolojik, psikolojik ve
sosyal gelişimlerin görüldüğü, çeşitli gelişimsel görevlerin
gerçekleştirilmesi gereken ve çocukluktan
yetişkinliğe geçişi ifade eden bir yaşam
dönemidir. Ergenlik dönemi davranışları, düşünceleri, giysileri ya da
tutkuları, akademik başarısı
konusunda yapılan eleştiriler nedeniyle ana babaları, öğretmenleri ve yakınları
ile çatışma yaşanan bir dönemdir. Aynı zamanda ergen yaşıtları tarafından beğenilmeme, onaylanmama, dışlanma ve aşağılanma yaşantılarıyla da başa çıkmak
zorundadır.
Ergenlerin yaşadıkları
birden fazla değişikliğe uyum sağlamasının zorluğundan ve uyum aşamasında başvurdukları
yöntemlerin, sağlıklı yetişkinliğin temellerini oluşmasında önemli rol oynamasında
dolayı bu dönemde yaşanılan stres ve başa çıkma yöntemleri önem taşır.
Ergenlerin
başa çıkma davranışlarını oluştururken;
*Benzer olaylar
ile başa çıkmada daha önceki kişisel deneyimlerinden
*Ailesindeki
bireylerinin başarılarının ya da başarısızlıklarının gözlenmesi ile oluşan
deneyimlerden
*Kendi fizyolojilerine
ilişkin algıları ve hassasiyetleri konusundaki düşüncelerinden ve
*Özellikle
çevresindeki önem verdiği kişiler tarafından yapılan sosyal yönlendirmelerden etkilenir.
Anne
babaların çocuk ve ergene yönelik tutumunun başa çıkma davranışlarının
oluşumunda çok önemli bir etkiye sahip olduğu belirtilmektedir. Aile içi
bağlılığın hissedildiği, çatışmanın daha az olduğu, destek ve güven hissinin
sağlandığı ailelerde, kendilerini güvenli hisseden çocuklar
çevreleri ile girdikleri etkileşimlerde daha aktif olacaklardır. Aksine, kendilerini çok güvenli hissetmeyen çocuklar ise stresli
durumları daha tehlikeli algılayacak
ve sorunla baş etmek yerine kaçmayı tercih edecekler ve olumsuzluklardan daha fazla etkileneceklerdir.
Ergenlik
döneminde karşılaşılan sorunlara etkili çözümler üretilememesi ortaya çıkan
başa çıkma davranışlarının kendisinin de bir gerilim kaynağı olmasına neden
olabilir. Örneğin, sorunlardan uzaklaşmak amacı ile alkol ve madde kullanımına yönelmek
ardından daha büyük sorunlar ve sonuçlar doğurabilir.
Toplumsallaşmanın
önemli bir parçası olan arkadaş
grubu ergen için en büyük destektir. Ancak
akran grubu, ergenin sorunlardan uzaklaşma aracı olarak; alkol, sigara, uyuşturucu
gibi bazı maddelere yönelmesine neden olabilmektedir. Stresli durumlar karşısında alkol ve madde kullanımına yönelen ergenlerin, psikolojik olarak olgunlaşmamış, kendini idare etme yeteneği düşük bireyler olduğu bildirilmektedir
Çocuk suçluluğunun önemli boyutlara ulaştığı günümüzde suça yönelen
ergenlerin, istismar, ihmal, şiddete maruz kalma ve aile tarafından sağlanan sosyal
desteğin yeterli düzeyde sunulmaması gibi sorunlar yaşadığı görülmektedir.
Problemle başa çıkmada yetersiz kalan ergenler bu tür sorunlar karşısında,
stresi inkâr etme ya da saldırgan davranışlar ve psikosomatik şikâyetler ile dışa vurma
gözlenmektedir.
Anne
babanın iyi bir model oluşturamadığı ve/ya da yetersiz kaldığı durumlarda, ergenlerin etkin
modellere ve bilgi paylaşımına
gereksinimlerini artırmaktadır. Suçluluğun
önlenmesi ve ergenin yeniden topluma kazandırılma
sürecinde etkili başa çıkma örüntülerinin
edinebilmeleri önemli bir rol oynamaktadır.
BALTAŞ, Acar ve Zühal BALTAŞ; Stres ve Başa Çıkma Yolları.
İstanbul: Remzi Kitabevi,
BASUT, Ebru; Çocuk ve Gençlik Ruh Sağlığı Dergisi: 13 (1) 2006
ERTEKİN, Yücel; Stres ve Yönetim. Ankara: TODAİE,
1993. 253 Ankara.
GÜÇLÜ,Nezahat. “Stres
Yönetimi” G.Ü. Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi Cilt 21 Sayı 1 s. 91-109 2001
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder